ANA SAYFA

ISLAM HUKUKU

AKADEMIK MAKALELER

MAKALELER 2

AKADEMIK MAKALE OZETLERI

TARTISMA ALANI

ZIYARETCI DEFTERI

FOTOGRAFLAR

MAKALELER 2

HALIFELIGIN KALDIRILMASI (3 MART 1924) Image Hosted by ImageShack.us

Baslarken
3 Mart tarihi Islâm ve Turkiye tarihi acisindan ayri bir oneme sahip olan bir gundur. Cunku, bundan 81 yil once bugun, yani 3 Mart 1924 de, butun Islâm tarihi boyunca ortaya cikmis ilk ve en buyuk bir problem olan Halifelik, Turkiye Buyuk Millet Meclisi (TBMM)nin iradesiyle kaldirilmistir. Turkiye Cumhuriyetinin laiklestirilmesi yolundaki en onemli caba olan bu faaliyet o donemde ve ondan sonra baslayan surecte Turkiyede, Islâm aleminde ve dunyada cok buyuk etkiler meydana getirmistir. Gectigimiz aylarda Amerikan hukumeti tarafindan halifeligin yeniden diriltilmesi yolunda medyaya yansiyan girisimler hatirlanacak olursa uzerinde onemle durulmasi gereken bir konu oldugu anlasilacaktir. Problemin net olarak anlasilabilmesi bakimindan halifeligin ne oldugu, nasil ortaya ciktigi, tarihte hangi islevleri gordugu konularinin da aydinliga kavusturulmasi gerekir.
Nedir Halifelik?
Genel olarak Halifelik, Hz. Muhammedden sonra Islâm ummetinin basina gecen ve peygamberin nubuvvet (peygamberlik) haric butun fonksiyonlarini icraya yetkili kabul edilen dini ve siyasi bir makam olarak tanimlanmaktadir. Bu tanimlanis bicimiyle de dini bir nitelik tasidigi dusunulen halifelik esasen dinin ana kaynaklari olan Kuran ve Sunnette dayanilarak ortaya cikarilmis bir kurum degildir. Bilakis Islam oncesi Arap cahiliyye gelenekleri cercevesinde ortaya cikmistir. Dolayisiyla dinin ana kaynaklarina dayanmayan bir seyin dini olup olmamasi noktasinda belirliyici kriter onun islevine gore degerlendirilmesidir.
Bilindigi gibi insanlar topluluklar halinde yasarlar ve onlarin birlikteligin daimi olabilmesi icin siyasal bir duzenleme mekanizmasi olan otoriteye ihtiyac vardir. Ortaya cikisi itibariyle Halifeligin temel islevi, toplumun idaresinin gerceklestirilmesinde siyasal otoriteyi temsil etmesidir. Yani modern devletin iktidar unsurunun gordugu islevi gormesidir. Bu bakimdan ise halifeligin dinle degil, dunyayla, yani siyasetle ilgili bir kurum oldugunu soyleyebiliriz. Ote yandan dinin ana kaynaklari olan Kitap (Kuran-i Kerim) ve Sunnette belirlenmis bir siyasal mekanizma bicimi bulunmamaktadir. Su halde bu mekanizmayi belirlemek topluma birakilmistir. Hal boyle olunca halifeligin dini bir kurum olmadigi ortaya cikmaktadir. Halifelik dinî bir mekanizma olmadigina gore, elbette onun din adina kullanilmasi, insanlarin idaresinde dinin kutsal alanindan istifade etmesi etik olmayacaktir.
Siyasal Bir Alet: Halifelik
1400 yillik Islâm tarihi tecrubesi, Islâm toplumlarinin yoneticilerinin, ozellikle siyasal bakimdan sikintili olduklari donemde bu sifati kullandiklarini, halifelige deger verdiklerini gostermektedir. Bu ise acikca Islâm'in siyasete alet edilmesidir. Mesela Emevîler m. 653de iktidari cebren ele gercidiklerinde kendilerini halife olarak ilan etmislerdir. Ancak toplumun onlardan duydugu rahatsizligi giderebilmek, kendilerini mesrulastirabilmek icin halifeligi dini bir makam ve kendi iktidarlarini da Allah'in takdiri biciminde topluma arzetmisler, bu sekilde toplumun itaatini saglayabilmislerdir. Halifeligin resmi olarak 3 Mart 1924te kaldirilmis olmasina karsin, esasen Emevilerin eline gecmesiyle birlikte saltanata donustugu ve ilk donem halifelerinin cizgisinden ayrildigi, yani Islâm'i siyasî bir alet olarak kulanabilmekte bir vasita haline getirildigi gorulmektedir. Bundan sonraki halifelik bicimlerine baktigimizda da Emevîlerin acmis oldugu Halife-Sultan yolunun surduruldugune sahit olmaktayiz. Bunun tek istisnasi Selcuklular olmuslardir. 1055te Tugrul Bey, halifelik merkezi Bagdati fethettiginde halifeligi Abbasilerden almamis, Abbasi sultanini halife sifatiyla yerinde birakmis, kendisini de dunyevi iktidarin sultani ilan etmistir. Selcuklulardan sonra Misira gecen halifeligin 1517 yilinda Yavuz Sultan Selim tarafindan Istanbula gectigi gorulmektedir. Fakat Osmanli Sultanlarinin bu sifati gerileme donemine kadar kullanma ihtiyacinda olmadiklarini biliyoruz. Onlar, guclu olduklari donemlerde bu sifati kullanmazken, devletin gerilemeye basladigi donemlerde bu sifata siginmislardir.
Osmanli padisahinin halife sifatini kullandigi ilk resmi belge 1774 yilindaki Kucuk Kaynarca Anlasmasi olmustur. Bundan sonra Osmanli Sultanlarinin, bu makamin otoritesinden yararlanmaya devam ettikleri gorulur. Ozellikle II. Abdulhamit, devletin icinde bulundugu sikintilari asabilmek ve devletin obur bolgelerindeki muslumanlari itaati altinda tutabilmek icin bu sifati cok iyi bir siyasal alet olarak kullanmistir. Tanzimattan beri ortaya cikan Garplilasma ve Osmanli Tebasinin ayni ulku etrafinda birlestirilmesi demek olan Osmanlicilik akimlarinin devleti kurtaramayacagini dusunen II. Abdulhamit, Islâmcilik (Panislamizm) dusuncesinin gelismesine katkida bulunmustur. Osmanli Devletinin cokus icerisinde oldugu bu donemde gelistirilen Panislamizm (Islam Birligi / Islamcilik) dusuncesi ile, Osmanli Devletine bagli musluman tebanin Islâm'in temsilcisi halifeye itaat etmesinin saglanmasi amaclanmistir. Islâmcilik dusuncesi 1908 ihtilaliyle fonksiyonellik disi birakilirken, Turkculuk akimi devreye girmistir. Turkculuk, Islâmciliktan farkli olarak halifenin dini bir makam olarak kalmasini, fakat dunyevî islerin mesruti otoriteye devredilmesini ongormustur.
Ancak I. Dunya Savasi sonunda devletin yenilmesi, Turk topraklarinin isgali, halife sifatini tasiyan VI. Mehmet Vahdettinin Milli Kurtulus Hareketine karsi tutum izlemesi ve bunu yaparken halifeligi dini bir silah biciminde kullanmasi ve nihayet kurtulustan sonra Ingilizlere Halife-i Muslimîn sifatiyla siginmasi da gostermektedir ki halifelik fonksiyonel olarak siyasî amaclar icin Islâm'in kullanilmasi vasitasinda baska bir sey olmaktan ote gidememistir.
Butun bu ornekler halifeligin normalde kendisine ihtiyac duyulan, ne dinle ne de siyasetle ilgili bir mevki olmadigi aksine, arkasina siginilan, onun arkasindan siyaset yapilan, dinin siyasete alet edilmesinde birinci derecede onemli olan bir makam oldugunu gostermektedir. Buradan hareketle halifeligin guce dayali bir sistem oldugunu, devletler guclu ise ona ihtiyac duymadiklarini, zayifladiklari zamanlarda ondan istifade etmeye calistiklarini soyleyebiliriz. Fakat devletlerin zayif dustukleri zamanlarda arkasina sigindiklari halifeligin cok da anlam ifade etmedigini I. Dunya savasinda Osmanli padisahinin kutsal cihat ilan etmesine ragmen hicbir musluman topluluktan dogrudan destek alamamasinda gormekteyiz.
Toplumsal Kolelikten Bireysel Hurriyete
Su halde halifelik varligi ve yoklugu cok anlam ifade etmeyen bir makamdi denilebilir. Iste 3 Mart 1924de, Islâm toplumlari icin faydasi kalmamis olan bu makama son verilmis ve Kuranin da ongordugu bicimde toplumlarin hal ve istikbale ait kararlarini kendilerinin almasinin yolu acilmistir. Bu tarihten itibaren Islâm hizla dogmatiklikten cikmaya, Kuran ve Sunnetin gosterdigi akil yolunda ilermeye baslamis, muslumanlar, bas dusmanlari olan Hiristiyan Bati karsisinda deger ifade edebilme mucadelesine girismislerdir. Ancak ne yazik ki bu surecin cok uzun surmedigi soylenebilir. Zira, Turkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Ataturk;un din ve laiklik anlayisi, daha onun hayatinda yanlis yonlere cekilmeye baslamistir. Ataturk, laikligin bir dinsizlik olmadigini, bilakis yuce Islam Dinine hak ettigi degeri verebilmenin, inananlara din hurriyeti kapisini acabilmenin yolu oldugunu bir cok defalar ifade etmis olmasina ragmen, o donemde laikligi dinsizlik olarak algilayarak dine ve Islâm&a karsi bir deger biciminde ortaya koyanlar ortaya cikmis ve hatta Ataturkun yakin silah arkadaslari arasinda bile onu bu sekilde degerlendirenler cikmistir.
Ataturkun olumunden sonra ise laikligin zamanla carptirilmaya baslanmis oldugunu musahede etmekteyiz. Neticede din ve devlet islerinin birbirinden bagimsizlastirilmasi demek olan laikligin anlam haritasi tahrip edilerek din siyasete, siyaset dine alet edilmeye baslanmistir.
Sonuc Yerine..
Bugun Amerikan hukumetinin Islâm toplumlarinin kontrol edilebilmesinde Halifelige ihtiyac duydugu yolundaki haberler dogruysa, bizim halifeligin tamamen siyasal ve Islâm'i siyasete alet etmekte vasita olan bir kurum oldugu seklindeki tezimiz dogrulanmis olmaktadir. Neden ABDnin Islâm halifesine ihtiyaci olabilecegi konusunda kafa yorulursa, toplumlari bireysellesmeden uzaklastirmada, emre amade kullar haline donusturmede dinin ve dinî kurumlarin etkinligi derhal gorulecektir. Her ne kadar Islâmin ana kaynaklarinda, bu sekilde bir insan tipinin onaylanmadigi soylemis olsa bile, tarihsel tecrube insanlarin dusunceden uzak tutulmasinin siyasal iktidarlarin isine geldigini dogrulamaktadir. Nitekim tarikatlardaki kucuk halifelikler (seyhler, dedeler), Iran molla rejiminin golge halifeleri (Mollalar), Afganistanin Talibani ve Usamesi bize insanlarin dusunmelerine firsat verilmedigi zaman nasil din adina siyasete alet edilebileceklerini, Allah rizasi icin adam oldurebileceklerini acik olarak gostermektedir.
Yapilmasi gereken dinî, siyasî, kulturel, sosyal ve akla gelebilecek butun yonlerden zaten sakat ve islevsiz olan halifeligin 3 Mart 1924te ebedi istiratgahina gomuldugunun ve asla diriltilemeyeceginin basta Amerika ve Islâm ulkeleri olmak uzere butun dunyaya hatirlatilmasidir. Bu bakimdan bu yazi bu gorevi yerine getirmek uzere kaleme alinmis basit bir uyaridir. Biz, bugunun Turkleri, Halifeligin kaldirilmis oldugu bugunun ve dinimizin kiymetini iyi bilelim, dinimizi siyasî amaclari icin kullanan ve kullanmaya calisanlara daima karsi olalim.








DINIMIZI NE KADAR BILIYORUZ

Dinimizi ne kadar bildigimiz meselesi, garip bir soru gibi gorunse de, gercekte sorgulanmasi gereken bir konudur. Nitekim adi baris anlamina gelen bir dinin mensuplari icerisinden, sayiari az da olsa, Allah rizasi icin adam oldurmek dusuncesine sahip kimselerin cikiyor olmasi bile dinimizi ne kadar bildigimizi sorgulamamizi gerektirir. Islâm belirli ibadet rituellerinden baska hicbir sistemi olmayan bir inanc bicimi midir? Musluman kimdir? Islâm ile musluman arasindaki iliskiler nasildir? Nasil olmalidir? Sosyal hayatta, gunluk hayatta Islâm'in soyleyecek sozu var midir? Kisaca Islâm nedir?

***

Burada istatistiki bakimdan toplumumuzun kacta kacinin Islâm hakkinda yeterli bilgiye sahip oldugunu ortaya koymayi amacliyor degilim. Amacim daha cok Islâm'in sosyal hayatta etkinligini tahlil etmektir. Islâm'in aksiyoner yonunu ortaya koymaya calismak ta denilebilir buna.

Bunun yapilabilmesi icin ise oncelikle iki seyin dogru tespit edilmesi gerekir. Birincisi Allah'in insanlar icin en ideal bir din olarak secmis oldugu Islâm'in maksatlarinin belirlenmesi; ikincisi ise icinde yasanilan zamanin sartlari cercevesinde insanlarin ihtiyaclarinin belirlenmesi ve dini hukumlerin bu sekilde gozden gecirilmesi.

***

Genel olarak Islâmda gerek Kuran-i Kerim ve gerekse hz. Muhammedin Sunneti yoluyla ortaya konulmus hukumlerin, kullarin maslahati (faydasi) icin gonderilmis oldugu kabul edilmekte ve bu maslahat kavrami dinin maksatlari olarak isimlendirilmektedir. Dinin maksatlari ise Zorunlu maslahatlar, Ihtiyac duyulan maslahatlar ve Guzellestirici maslahatlar olarak uc ana baslik altinda ele alinir.

Zorunlu maslahatlar dinin korunmasi, canin korunmasi, aklin korunmasi, neslin korunmasi ve malin korunmasi biciminde kategorize edilir. Bugun Insan Haklari olarak ifade edilen kavram, bu zorunlu maslahatlara dayali olarak belirlenmis olur. Degisik bir ifadeyle evrensel olan insan haklari, Islâm'da temelini zorunlu maslahatlarda bulur. Ornek vermek gerekirse; din ve maneviyatla ilgili butun hak ve hurriyetler (din ve vicdan hurriyeti, din egitimi alabilme hurriyeti, ibadet hakki vs.) dinin korunmasina girer. Insanin temel hakki olan yasama hakki, saglik hizmetlerinden yararlanma ve aile masuniyeti gibi haklar canin korunmasina, insanin vucut sagligi ve vucut butunlugunun yaninda aklina zarar verici seylerden korunmasi aklin korunmasina, calisma ve kazanma hurriyeti, mulkiyet edinme hakki gibi hak ve hurriyetler ise malin korunmasina girer.

Bu zorunlu malahatlarin ardindan ihtiyaclarin giderilmesine yonelik maslahatlar gelir. Bunlar da insan haklariyla yakindan iliskilendirilebilir. Bu ihtiyaclara yonelik maslahatlar, mesela egitim hakkindan yararlanilabilmesi icin okula, ogretmene olan ihtiyac gibi, temel gereksinimlerdir.

Son olarak guzellestirici maslahatlar gelir ki, bunlar onceki ikisinin aksine olarak onceligi olan seyler degildir. Yani bunlarin varligi oncekilere bagli oldugu icin oncekiler kadar zorunlu degillerdir. Mesela okulda egitim goren insanlarin gezip dolasabilmeleri icin okulun parkinin olmasi, ogretmenlerin iyi giyimli olmasi gibi.

Kisaca Islâm'in maksatlarini ozetlemis bulunuyoruz. Bu maksatlardan da gorulecegi uzere, Islâm, hedef olarak insanin yeryuzunde ideal bir hayat standardinda yasamasini amaclamaktadir. Su halde Islâm'a inanan muslumanin ideal hayat standartlarini kendi ozgur iradesiyle belirleyebilmesinin yolu aciktir, bunu yaparken dikkat etmesi gereken en onemli nokta, insan olma sinirlarinin disina cikmamaktir. Kisaca musluman, yeryuzunde insan gibi yasamak zorunda olan varliktir. Boyle yaptigi taktirde iyi bir insan olacagi gibi, iyi bir kul da olacaktir.

***

Yukarida, Islâm'in aksiyoner yonunun ortaya konulmasinda belirlenmesi gereken ikinici seyin, zamanin sartlari cercevesinde insanlarin ihtiyaclarinin belirlenmesi oldugunu soylemistir. Zamanin sartlari denilince, bir baska makalemizde de isaret ettigimiz gibi, insanlar genel olarak bunu iki farkli sekilde degerlendirmektedir. Bir kismi bunu dini kendine uydurmak olarak degerlendirirken, diger bir kismi dunyayi tamamen dine uydurmak olarak anlamaktadir. Her iki yaklasimin da saglikli olmadigi soylenilebilir. Fakat amacimiz burada bu konuyu tartismak degildir.

Dinin, zamanin sartlarina gore, hedef yonunden yeniden degerlendirilmesi olarak nitelenebilecek olan, zamanin sartlarina gore ihtiyaclarin belirlenmesi konusunda ornek olarak savas durumunu gostermek istiyorum. Kuran-i Kerimde muslumanlardan savas icin at ve develerini hazirlanmasi istenmektedir. Bugun bu emri Kuranda yer aldigi bicimde uygulayacak olursak, hicbir zaman, hicbir savasi kazanma sansimiz olmadigi aciktir. O yuzden, Allah bu ayetle muslumanlardan savas icin ihtiyaclari olan her seyi tam olarak hazirlamalarini istemektedir diye bu ayeti yorumlariz. Iste donemin sartlari cercevesinde dinî hukumlerin yeniden gozden gecirilmesi, bunun gibi zamanin ilerlemesi ve gelismesiyle ortaya cikan yeni durumlarda Allah'in insanlardan istedigi ideal hayat standartlarini belirleyebilmek ve Allah'in istedigi gibi bir kul olabilmek icin gereklidir.

***

Simdi muslumanim diyen herkese dusen gorev, yasadigi hayat biciminide dusunerek, bu esaslar cercevesinde islami ne kadar bildigini sorgulamaktir.
DINIMIZI NE KADAR BILIYORUZ II
Aslinda itiraf etmek gerekir ki 11 Eylul saldirilarinin arkasinda, Musluman oldugunu ve bu eylemi Allah rizasi icin yaptigini iddia eden kimselerin cikmasinin ardindan, butun dunyada Islama karsi bir hareket baslamis ve bu ister istemez Islam hakkinda arastirma yapan, yazi yazan kimseleri de etkilemistir. 11 Eylul saldirilarini kendi milli cikarlari adina suistimal eden Amerika bunun arkasina siginarak once baskan Bushun agzindan -her ne kadar sonradan yalanlasa bile- Hacli Seferlerini baslattigi itiraf etmis, neticede halkinin buyuk cogunlugu muslumanlardan meydana gelen Afganistan ve Iraka askeri harekat gerceklestirmistir. Iste bu noktada Islamin baris dini oldugu, Allah rizasi icin adam oldurmek gibi bir kavramin Islamda yeri olmadigi vs. gibi soylemler dogal olarak artmistir. Bunlar ayni zamanda Islami savunmak adina ileri surulen soylemler gibi gorunmeyi kacinilmaz kilmistir. Bu baglamda Kastamonu Postasinda yazmis oldugum Islamda Teror Yoktur Fakat Musluman Terorist Olabilir baslikli yazimi hatirlanirsa, Dinimizi Ne Kadar Bildigimiz yazimin onun bir devami niteliginde oldugu anlasilir.

Aslinda dinimizi ne kadar bildigimiz konusu, bir anlamda musluman olmayan kimse ve toplumlara dinimizi tanitmak, dinimizin baris dini oldugunu vurgulamak gibi bir gayrete girismenin samimi olabilmesi icin bizzat bu dine mensup olanlarin, Islamin baris anlamina geldiginden ne kadar haberdar oldugunun sorgulanmasindan baska bir sey degildir.

Ote yandan Islami sadece baris dini gibi bir tanimlamayla ortaya koymaya calismak elbette yeterli olmayacaktir. Fakat oncelikle bunun vurgulanmasinin arkasinda, icinde bulunulan zamanin geregi, yani ihtiyac vardir. Nitekim Islam hem baris dinidir, hem adalet dinidir, hem hukuk dinidir, hem insan dogasinin dogal dinidir. Islam icin soylenebilecek tanimlamalar bunlarla da sinirli degildir.

Bu sebeple bu yazimdan itibaren, kimi zaman Kuran-i Kerim ve Hz. Muhammedin sunnetinden, kimi zaman Islam tarihinden ve kimi zaman da gunumuzden orneklerle Islami tanitmaya devam edecegim.