ANA SAYFA

ISLAM HUKUKU

AKADEMIK MAKALELER

MAKALELER 2

AKADEMIK MAKALE OZETLERI

TARTISMA ALANI

ZIYARETCI DEFTERI

FOTOGRAFLAR

ISLAM HUKUKU
ISLAM HUKUKU



ISLAM HUKUKUNUN (FIKH) TANIMI
Yrd. Doc. Dr. Ali DUMAN
INONU UNIVERSITESI
ILAHIYAT FAK. OGR. UYESI

GIRIS
Her ne kadar gunumuzde bir takim kimselere gore “tatbik-i gayr-i kabil” (uygulama imkani olmayan) olarak degerlendirilse de Islam Hukuku (Fikh), kendisini Musluman olarak tanimlayan fertlerin gunluk hayatlarinda uymaya ozen gosterdikleri bir hayat tarzidir. Cunku o, en genel anlamiyla, Musluman bir bireyin dunyada nasil yasamasi gerektiginin anahtarlarina sahiptir. Nerede, nasil yasayacak, hangi durumlarda nasil davranacak, Allah’a ve diger Muslumanlara, diger insanlara karsi nasil bir tavir izleyecek, fikih butun bunlarin anahtarlarini icinde bulundurur. Bu yuzden her zaman tatbiki kabildir (uygulanabilir).
Onu tatbik-i gayr-i kabil olarak niteleyenler, kanimca bir pratikten, demokratik, laik bir Musluman devleti olan Turkiye pratiginden hareketle bunu soylemektedirler. Bu, iki amac icin soylenebilir: Birincisi “Turkiye Cumhuriyeti Devleti modern bir anayasaya sahip bir devlettir, bu yuzden de Islâm Hukuku’nun bu devlette uygulama alani yoktur” demek icin; Ikincisi “Demokratik, laik bir devlette Islam Hukuku uygulanamaz” demek icin. Her ikisi birbirine cok benzese de, bu ikisinin aralarinda cok onemli bir fark vardir. O da birinci amaca sahip olanlarin Islâm Hukuku’nun gerekliligine inanmamasi, ikinci amaca sahip digerlerinin ise demokrasiye inanmamasidir. Netice her iki amac sahiplerinin Islâm Hukuku’nu yeteri kadar bildigi soylenemez.
Islâm Hukuku Turkiye Cumhuriyeti Devleti’nde de uygulanabilir ve hatta uygulanmaktadir ve ayrica din olarak Islâm ile demokrasi birbirine aykiri seyler degildir. Her ne kadar bu soylenenler ayri bir tartismanin yolunu acar nitelikte olsa da bizim bu calismadaki amacimiz demokrasi-Islâm, Turkiye Cumhuriyeti’nde Islam Hukuku uygulamalari gibi cok buyuk onem arz eden bu iki konuyu tartismak degildir. Bu calismanin amaci Islâm Hukuku’nu yeterince bilmeden onun hakkinda yorum yapan kisilere onu tanitmaktir. O nedenle burada Islâm Hukuku terimini meydana getiren Islâm ve hukuk kavramlari aciklandiktan sonra klasik literaturdeki adiyla Fikh kavraminin tanim ve mahiyeti uzerinde durulacaktir.
1. ISLAM NEDIR?
Arapca “s-l-m” kokunden turemis olan Islam kelimesi sozlukte inkiyad, boyun egmek, teslim, baris, esenlik gibi anlamlara gelmektedir. Istilahta ise, en genel anlamiyla, Hazret-i Muhammed (S.A.S.)’e gonderilmis olan ve onun insanlara teblig ettigi dinin adidir . Tanimda gecen temel unsur olan din kavramini biraz acmak gerekirse, “Insanin Allah, diger insanlar ve varliklarla iliskilerini duzenleyen ve hayatina yon veren, onlarla ilgili davranislarina esas olacak kurallar butunudur” . Bu tanimdan dinin uc temel ozelliginin oldugunu anlamaktayiz. Birincisi insanin Allah ile munasebetlerini duzenlemesi, ki bunlar genel olarak ibadetlerdir; ikincisi insanin diger insanlarla (bireyin toplumla) ve varliklarla iliskilerini duzenlemesi, ki bunlarda cezalar ve muamelelerdir; ucuncusu insanin hayatina ve davranislarina yon verecek kurallara sahip olmasi. Unlu Cibril Hadisi’nde Hz. Muhammed (S.A.S.) Islâm'i:
"Islâm, Allah'tan baska ilâh olmadigina, Muhammed'in O'nun kulu ve elcisi olduguna sehâdet etmen, namaz kilman, zekât vermen, Ramazan orucu tutman, gucun yettigi takdirde Beytullah'a haccetmendir."
seklinde tanimladiktan sonra iman’i:
"Allah'a, meleklerine, kitaplarina, peygamberlerine, âhret gunune inanmandir. Kadere yani hayir ve serrin Allah'tan olduguna da inanmandir."
biciminde tarif etmekte ve onun iman ve ibadetleri de icine bir sistem oldugunu vurgulamaktadir.
Yukarida anlatilanlarin tamamindan bir netice cikaracak olursak; Islâm icin insanin yeryuzunde nasil yasamasi gerekiyorsa oyle yasabilmesinde kendisine yol gosteren kurallari da iceren ilahi bir inanc, ibadet, ahlak ve hukuk sistemi soyleyebiliriz.
2. HUKUK NEDIR?
Arapca “hak” kelimesinin cogulu olan hukuk sozluk anlami itibariyle haklar demektir. Istilahta ise toplumun nizamlanmasindan kendisinden istifade edilen Sosyal Duzen Kurallarindan biri olarak degerlendirilir ve toplumun rahat, huzur ve mutlulugunun saglanmasi amacini saglayan, devlet mueyyidesiyle desteklenen kurallari ifade eder. Degisik bir anlatimla sosyal duzen kurallarindan biri olarak hukuk, “toplumu meydana getiren fertler arasinda adalet, esitlik ve hurriyeti saglayarak, fertlerin birbirleriyle ve toplumla iliskilerini duzenleyen ve kendisine uyulmasi kamu otoritesi (devlet) ile saglanan kurallar butunu” olarak tanimlanabilir.
Dikkat edilirse bir din olarak Islâm ile hukuk arasinda amac bakimindan bir benzerlik oldugu gorulmektedir. O da her ikisinin de fert ve toplum hayatini duzenlemeyi icermesidir. Islâm’da ek olarak ferdin Allah ile olan iliskilerinin duzenlenmesi de soz konusu olmaktadir. Bu sekilde kisaca “Islam” ve “hukuk” kavramlarinin tanimlarini verdikten sonra simdi Islam Hukuku kavrami uzerinde durabiliriz.
3. ISLAM HUKUKU (FIKH) NEDIR?
“Islâm” ve “hukuk” kelimelerinin bir araya gelmesinden olusan ve bugun Ilahiyat Fakultelerinde bir ana-bilim dali olarak degerlendirilen Islâm Hukuku, Islâm Tarihinde Fikih olarak bilinen bilim dalindan baska bir sey degildir. O nedenle burada hukuk’tan daha genis kapsamli olarak degerlendirilmesi mumkun olan fikh kavrami uzerinde durulmasi yerinde olacaktir.
Lugatte bilmek, anlamak, bir seyi iz`an ile, fetanetle suurlu bir halde idrak etmek, bir seyin kunhune vakif olmak, kapali bir seyin hakikatine dusunceyi nufuz ettirmek, kendisine hukum taalluk eden gizli bir manay kavramak gibi manalari ifade eden fikh; Istilahta: "insanin amel yonunde lehine ve aleyhine olan ser`i hukumleri bir meleke halinde bilmesi" demektir. Diger bir tarife gore fikih: "ameliyata, yani ibadetler, cezalar ve sahirlar arasi iliskilere dair ser`i hukumleri tek tek delilleriyle bilmekten ibarettir. ” diye tanimlanmistir.
Islam Hukuku, klasik literaturdeki kullanimiyla Fikih, Musluman bireyin gunluk hayatini surdururken bilmek ihtiyacinda oldugu temel bilgileri elde edebilecegi disiplinin adidir. Islam hukukculari Fikih'in cesitli tanimlarini yapmislardir. Bu tanimlardan bazilari soyledir:
- Fikih: "mukelleflerin yapip etmelerine (fiiller) iliskin olarak sabit olan ser`i hukumleri bilmektir. "


- Fikih: "Muctehitlerin, tafsilî ser` delillerden istinbat ettigi ser`i ameli hukumlerdir. "
- "Muctehitlerin, her bir ameli meseleyi ilgilendiren delilleri tek tek inceleyip onlardan cikardiklari hukumlere "fikih" denir. "
- Fikih: "Ser`i-ameli hukumleri, tafsili (ayri ayri) delillerine dayanarak bilmektir. "
- Amme ve fert hayatinin ve ticaret munasebetlerinin her vechesi, dinin tasvip ettigi ahkama gore, tanzim edilmesinde, kendisinden yararlanilan ahkama fikih denir .
- Dinin furuuna, ameli hayata ait bilgileri ve hukumleri ihtiva eden ilim dalina fikih denir .
- "En genis anlamiyla fikih, Islam'i bir butun olarak Sari'in maksadina uygun bicimde dogru kavramak ve onu cagin sartlarina uygun ve ihtiyaclari karsilayacak bir sekilde, insanlara anlayabilecekleri bir dille, kolayca yasayabilecekleri ve yasadiklarinda da ahirete giden dunya hayatlarinda mutlu olacaklari bir bicimde pratik hayata gecirme kabiliyet ve basarisidir. "
Abdulvahhab Hallaf'in Ilmu Usuli'l-Fikh adli kitabinin cevrisinin basina bir giris ekleyen Huseyin Atay bu kitapta su tanimlari toplamistir .
- Ictihat yoluyla elde edilen hukumleri bilmektir.
- Fikih, dinden oldugu zorunlu olarak bilinmeyen bizzat istidlalle elde edilen ameli hukumlerin bilinmesinden ibarettir.
- Fikih, istidlal ve fikir yoluyla elde edilen, fer`i, ser`i hukumlerin tumunden meydana gelen ilimdir.
- Fikih, istidlal yoluyla ayri ayri delillerinden elde edilen fer`i ser`i hukumleri bilmektir.
Tanimlari daha da artirmak mumkundur, ancak butun bu tanimlardan fikih icin ortaya cikan genel bir tanim verecek olursak; o da: "Fikih: Gunluk hayatinda Musluman ferdin bilme ihtiyacini hissettigi, dinle ilgili olan ve olmayan durumlarla ilgili olarak Muctehitlerin temel ve tali kaynaklar kanaliyla ortaya koyduklari hukumlerdir" diyebiliriz.
SONUC
Islam Hukuku (Fikh)’nu tanitmayi amacladigimiz bu kisa calismada kavrami olusturan Islâm ve hukuk terimlerini tanittiktan sonra, klasik literaturdeki adiyla fikh kavraminin cesitli tanimlarini aktardik. Netice olarak diyebiliriz ki: Islam bir din olarak ferdin Allah, diger insanlar ve varliklarla iliskilerini duzenleyen bir ibadetler, cezalandirma ve soysal iliskiler sistemi olarak, toplumu nizamlama amacini tasiyan hukuk kurallarini da icinde barindirabilmektedir. Bu sebeple Islâm hukuk yada fikh bireyin yeryuzunde Allah'in istedigi standartlarda bir sahsiyet olarak hayatini surdurebilmesinde kendisine yol gosterici kurallari ifade eden bir disiplindir denilebilir.

SOULARINIZ ICIN
aliduman2002tr2002@gmail.com


ISLAM HUKUKUNUN KAYNAKLARI


ISLAM DINININ ANA KAYNAGI OLARAK KURAN-I KERIM
Allah Teâla, Hz. Ademden itibaren yeryuzundeki insan varligina ilahi gercekleri bildirmek, anlatmak, kisaca teblig etmek uzere cesitli zamanlarda peygamberler, suhuflar kitaplar gondermistir. Butun bu ilahi mesajlarin temel icerigi Allah'in varligi ve birliginin insanlara bildirilmesi, insanlari yoktan var eden yuce yaraticinin, kendisine ibadet edilmeye layik tek varlik oldugu, gonderilen tebligcilerin sadece birer vasita oldugu gibi bir takim mesajlardir.
Insanliga gonderilmis olan ilahi bildirilerin sonuncusu Hz. Muhammed vasitasiyla nazil edilmis olan Kuran-i Kerimdir. Kuran-i Kerim, kendisinin Allah katindan oldugunu (Ankebut, 29:50); insanliga bir hidayet rehberi oldugunu (Bakara, 2:2; Isra, 17:9); insanlarin akletmeleri, dusunmeleri icin indirildigini (Nahl, 16:44; Nisa, 4:82); peygamberin gorevinin sadece teblig oldugunu (Enbiya, 21:109); insanin irade sahibi bir varlik olarak yaratildigini ve akil sahibi bir varlik olarak gercegi arayip bulmakla yukumlu oldugunu (Bakara, 2:30) soylemektedir. Bunlarin yaninda Kuranda insanlarin akletmelerinde kendilerine yardimci olacak, gecmis kavimlerin cesitli tarihi hadiseleri (kissalar); dunyayi gezip dolasarak ibret almalari, Allah’tan baska bir yaratici olamayacagini kendi akillariyla kesfedebilemeri icin neler yapmalari gerektigi konularinda da bilgiler mevcuttur. Bundan baska, Kuranin inis surecine sahit olan toplumun gecmiste sahip olduklari bir takim orf, adet, geleneklerin yanlis ve dogrularinin neler oldugu, insanin yeryuzunde insan gibi yasamak icin ihtiyaci olan seylerin anahtarlari, sosyal, hukuki, kulturel hayatin her yonuyle insanlarin insan gibi yasama standartlarina gore sekillendirilmesi gerekliligi ve bunu yapmanin insanin gorevi oldugunu bildiren hukumler de yer almaktadir. Kisaca Kuran-i Kerim bu dunyada yasayan insanlarin, bu dunyayi imar etmelerini, bunu yaparken de butun nimetlerini karsiliksiz olarak kendi emrine amade kilan yuce yaraticiya karsi kulluk gorevlerini eksiksiz yerine getirmelerini istemektedir.
Kuran-i Kerîm, insanlarin yeryuzunu imar etmelerinde yol gosterici, dunya hayatinda ve ebedi hayat olan ahirette mutlu olmalari icin yapmalari ve yapmamalari gereken bazi seyleri bildiren bir rehberdir.
Kuranin indirildigi toplum Arap toplumu olmasina ragmen, Kuran ve onun insanlik icin sectigini bildirdigi Islâm (Maide, 5:3) butun insanliga gonderilmistir. Hatta denilebilir ki insanligin geneli icin gonderilmis tek din oldugu icin, evrensel olan tek din Islâmdir.
Kuran-i Kerîmi ozellikleri acisindan inceledigimizde, Onun bir hidayet rehberi olmasinin ve butun insanliga gonderilmesinin yaninda su ozellikleri de saymamiz mumkundur:
1)Kuran Hz. Muhammed vasitasiyla gonderilmistir.
2)Kuranin dili Arapcadir. Kuranin dilinin Arapca olmasi bir takim insanlarin Arapcanin kutsal oldugu gibi bir kanaate ulasmalarina yol acmistir. Halbuki onun Arapca olmasi, gonderildigi toplumun anlamasi icindir. Yoksa, Kuran baska bir dili konusan bir topluluga gonderilmis olsaydi, dili Arapca olamazdi.
3)Kuranda insanlarin gunluk hayatlarini duzenlemekle ilgili temel ilkeler vardir. Fakat Kuran ne bir anayasadir, ne de hukuki duzenleme aracidir. Kuran, okunulup, anlasilarak, hayata gecirilmesi istenilen, insanlarin hayatlarini duzenlerken ondan cikarilan ilkeler dogrultusunda hareket ettikleri ilahi bir rehberdir.
4)Kuranda yer alan hukuki duzenlemeler sinirlidir, dolayisiyla hayatin tamamina iliskin hukuki duzenlemeler Kuranda bulunmaz. Fakat insanlar icinde bulunduklari zaman, mekan ve sartlara gore, Kurandan hareketle hayatlarini duzenleme imkanina sahiptirler. Bu imkan Islâm'in diger bir kaynagi olan kiyas ve ictihat olarak adlandirilir.
Butun saydigimiz ve sayamadigimiz butun ozellikleriyle Kuran-i Kerim, Islâm Dininin ilk ve en onemli kaynagidir. Diger butun kaynaklar (Kiyas, icma, ictihat, maslahat, orf vs.) Kurana dayandirilarak kullanilmaktadir.

 

GUNCEL MESELELER


http://www.BannerBreak.com/ - Free Banner Maker



ISLAM DINININ KAYNAGI OLARAK: SUNNET

Islâm Hukukunda sunnet kelimesi, Hz. Muhammedin sozlu, fiili ve takrîri davranislari icin kullanilan bir istilahtir. Bu anlamiyla da fikhin ikinci ana kaynagini olusturur. Degisik bir ifadeyle Islâm Hukukuna gore sunnet, Kurandan sonra hukum koymada kendisinden istifade edilen ikinci buyuk kaynaktir.
Bilindigi gibi Hz. Muhammed, bir toplum icerisinde dogmus, buyumus ve yasamistir. O toplumun kulturu, gelenekleri icerisinde yetisen biri olarak, icinde yetistigi toplumun temel ozelliklerini benliginde hissetmis, yasamistir. Peygamber oldukdan sonra da yine o toplumun icerisinde hayatini surdurmus, fakat icinde bulundugu toplumun, Allah'in belirledigi insanlik standartlarina aykiri tutum ve davrainslarini, Allah'in rizasina uygun tutum ve davranislara donusturmek icin calismistir. Bunu yaparken de Allah'in kendisine vahyettigi Kuran-i Kerimin yol gostericliginde hareket etmistir.
Peygamberlik oncesi hayati da butun insanlara ornek olacak derecede mukemmelliklerle dolu olan Hz. Muhammed, peygamber olduktan sonra da ayni sekilde seckin, ornek bir hayat surdurmustur. Bunun yaninda yeni olusmaya baslayan Islâm Dininin ana ilkeleri cercevesinde, eskiyle mucadele etmeyi ihmal etmemis, daima toplum icin faydali, yararli, toplumu iyiye guzele sevkedecek tutumlar sergilemistir.
Hz. Muhammedin bu ornek sahsiyetinin yaninda, icinde bulundugu toplumun lideri, ortaya cikan hukuki meselelerde cozum getirme makami, insanlarin dinle ilgili ihtiyaclarinda onlara yol gostericiligi gibi farkli mevkileri tasidigini gormekteyiz. Bu bakimdan Islâm Hukukculari Hz. Muhammedin sozlu, fiili ve takriri tutumlarina bir tasnife tabi tutmuslardir. Unlu Maliki fakihi Karafî, Hz. Muhammedin tasarruflarini bes ana baslik altinda ele almaktadir. Karafîye gore Hz. Peygamberin tasarruflari: Peygamberlik (Nubuvvet), Fetva, Kaza, Imamet ve Beseriyet olarak ayrilir.
Peygamberlik Hz. Muhammedin temel gorevidir. Bu sifatiyla Hz. Muhammed insanlara Allah'in gondermis oldugu vahiyleri teblig etmek gorevini yerine getirmektedir. Fetva sifati ise insanlarin dinle ilgili hususlarda karsilastiklari ve bilmedikleri durumlarda Allah'in maksadinin ne oldugunu aciklama islevidir. Kaza, insanlarin birbirleriyle olan iliskilerinde karsilastiklari hukuki durumlarda nasil hareket etmeleri gerektigini aciklama, yani hakimlik yapma gorevdir. Imamet, devlet baskanligi, yani icinde yasadigi toplumun sevk ve idaresi, diger toplumlarla iliskilerinin duzenlenmesi gibi islerin goruldugu makamdir. Beseriyet ise, insan olmak bakimindan ortaya koymus oldugu yemek, icmek, uyumak, evlenmek gibi davranislardir.
Hz. Muhammedin butun bu tasarruflarinda bizlere ornek olacak tutum ve davranislari bulunmaktadir. Fakat Islâm hukukunda kaynak olmak bakimindan butunu bu tutum ve davranislar bir degildir. Bunlardan peygamberlik ve fetva islevleriyle ilgili olan tutum ve davrnaislarina uymak zorunludur. Imamet, Kaza ve Beseriyet sifatlarina istinaden ortaya koymus oldugu tutum ve davranislara ise uyma mecburiyeti yoktur.


KURBAN Ä°BADETÄ°


Burada kisaca kurbanin tanimi, ne zaman kesilecegi, neden kesilecegi, nasil kesilecegi, hangi hayvanlarin kurban edilebilecegi, mezheplere gore kurban kesmenin hukmu gibi konulari aciklamaya calisacagim. Oncelikle kurbanin tarihine goz atmak faydali olacaktir.
Tarihî bakimdan, hemen butun ibadetlerde, oldugu gibi, kurban da Hz. Adem donemine kadar giden bir maziye sahiptir. Nitekim Kur’an’da Hz. Adem’in iki oglunun Allah'a kurban sunduklarindan bahsedilir. Maide suresinin 27. ayeti soyledir: “Onlara, Adem’in iki oglunun haberini gercek olarak oku: Hani birer kurban takdim etmislerdi de birisinden kabul edilmis, digerinden kabul edilmemisti.” Ote yandan Hacc suresinin 34. ayetinde kurban’in butun toplumlara emredilmis bir ibadet oldugunu goruruz. Ayetin meali soyledir: “Biz, her ummete hayvan cinsinden kendilerine rizik olarak verdiklerimiz uzerine Allah'in adini ansinlar diye kurban kesmeyi gerekli kildik.” Bu ayetlerden de acikca anlasildigi gibi kurban Hz. Muhammed’e gonderilmis olan Islâm diniyle insanlara emredilmis bir ibadet degil, kokeni Hz. Adem’e dayanan bir ibadettir.
Kurban Allah'a yaklasmak demektir. Dinî litereturde ise “ibadet maksadiyla belirli bir vakitte sartlarini tasiyan hayvani usulunce kesmek yada bu sekilde kesilen hayvan” anlamina gelir. Kurban’in bu dini anlaminda aciklanmaya muhtac olan bazi yerler vardir.
Oncelikle kurban’in farz-i ayn (her bireyin bizatihi yapmak zorunda oldugu) bir ibadet olmadigi bilinmelidir. Yani, mesela namazda oldugu gibi, ergenlik yasina gelmis, akilli kadin erkek her muslumanin yapmasi gereken bir ibadet degildir. Kurban sadece zenginlerin yapabilecegi bir ibadettir, ancak zengin olmak kurban kesmeyi farz yapmaz. Yani insan zengin oldugu icin kurban kesmek zorundadir denemez. Nitekim mezheplerin tamami kurbanin farz bir ibadet olmadigi konusunda ittifak halindedir. Hanefîlerin disinda kalan mezheplere gore kurban Sunnettir, Hanefîlere gore ise vaciptir. Kurban temelde hacc esnasinda yapilmasi emredilmis olan bir ibadettir. Hacc suresinin 26 ve 27. ayetleri buna isaret etmektedir: “Insanlar arasinda hacci ilan et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yollardan gelen yorgun develer uzerinde kendilerine ait bir takim yararlari yakînen gormeleri, Allah'in kendilerine rizik olarak verdigi kurbanlik hayvanlar uzerine belli gunlerde Allah'in ismini anmalari (yani kurban kesmeleri icin) sana (Ka’be’ye) gelsinler. Artik ondan hem kendinizi yeyin, hem de yoksula fakire yedirin.”
Ancak buradan, hacci gitmeyenlerin bu ibadeti yapmayacaklari anlami cikarilmamalidir. Nitekim Hz. Muhammed’in fiilî sunneti, hacca gitmemis olanlarin da kurban kesmeleri gerektigini gostermektedir. Hz. Muhammed hayati boyunca bir sefer hacca gitmis olmasina ragmen, her hacc doneminde kurban kesmis ve sahabeye kurban kesmelerini emretmistir. Fakat buradaki emir zorunluluk ifade etmez. Nitekim sahabenin buyuklerinin kurbanin farz bir ibadet olarak anlasilmamasi icin kimi kurban donemlerinde kurban kesmedikleri, bunun yerine fakirlere baska turlu yardim ettikleri gorulur. Hatta Malikî imamlarindan Satibî, kimi buyuklerin kurban kesenlerin niyetlerinin karisabilecegi, yani kurbani gosteris icin kesebilecekleri, gerekcesiyle, onun yerine fakirlere gizlice mali yardim yapilabilecegine fetva verdiklerini soylemektedir.
Nitekim En`am suresi 162. ayette: “De ki: Suphesiz benim, namazim, ibadetlerim, hayatim ve olumum, hepsi alemlerin Rabbi Allah icindir”. Yani butun ibadetler gibi kurban da Allah icindir, Allah rizasi icindir. Bu noktada kurban ibadetini yerine getirecek kisilerin niyetlerinin one ciktigi gorulur. Yani kurban kesen insanlar bunu “Eger kurban kesmezsem insanlar ne dusunur?” gibi bir endiseyle degil, sadece Allah rizasi icin kesmelidirler. Bu onemli bir noktadir. Nitekim yine Kur’an-i Kerîm’de “Onlarin ne etleri, ne de kanlari Allah'a ulasir; fakat O’na sadece sizin takvaniz ulasir.” (Hacc, 22/37) buyurulmaktadir ki, bu kurban ibadetinde niyetin ne kadar onemli olduguna isaret etmektedir.
Hangi hayvanlar kurban olur sorusuna En’âm suresi 143- 144. ayetler cevap vermektedir. Bu ayetlerden koyun, keci, sigir ve deve’nin kurban edilebilecegi anlasilmaktadir.

BAZI SORULARA CEVAPLAR
SORU: Vaktinde kilamadigimiz namazlari sonraki bir vakitte kaza etmemiz, asil namazin yerine gecer mi?
Aslinda dinimizde namazlarin kazasi diye bir sey yoktur. Bu; her namazin vakti icerisinde kilinmasi mecburiyeti vardir, demektir.
Namazlar iki sekilde vaktinde kilinmayabilir. Birincisi unutma, uyuma, bayilma vs. gibi insanin iradesinin asan durumlarda; Ikincisi ise kasten terketme durumlarinda. Birinci durumlarda namazlarin kaza edilmesi gerektigi yonundeki hadislerden anlasildigi uzere, bu tur insan iradesinin disinda kalan mecburiyetler sebebiyle kilinamayan namazlarin, sonraki vakitlerde kaza edilmesi gerekli ve kilinmayan namazin yerine gecerlidir. Ancak ikinci tur, kasten, bile bile terkedilen namazlarin sonraki vakitlerde kaza edilmesine gelince; bu cesit bir kaza etme hakkinda ne Kur’an’da ne de sahih hadislerde bir bilgi yoktur. Bu sekilde kilinmayan namazlarin kazasi konusunda, Islâm alimlerinin, tutulamayan oruc ve irade disi durumalr sebebiyle kilinamayan namazlara kiyasla kaza yapilmasi gerektigi gorusunu ileri surmus olduklarini gormekteyiz. Fakat kasten kilinmayan namazlarin kazasinin gerekli oldugunu soyleyen alimler, bu namazin vaktinde kilinan namaz gibi gecerli olup olmayacagi konusunda, olumlu bir tutum sergilemedikleri gorulmektedir. Yani kazaya birakilmis namalzarin, vaktinde kilinan namazlar gibi sevabi olamayacagini soylemektedirler.
Bir kisim Islâm bilgini de her namazin vakti icerisinde kilinmasinin farz oldugunu, dolayisiyla, kasten terkedilen namazlarin kaza edilmis olsa bile gunahtan ayri olamayacagini soylemekteyken, bir kismi da kaza namazinin olmadigi gorusunu savunmaktadirlar.
Bana gore de namazlarin kazasi hem vaktinde islenen namazin sevabini alinamaycagindan, hem namazi terketmek dolayisiyla gunaha girilmis olacagindan, vaktinde kilinan namazin yerine gecemez.

SORU: Ramazin ayinin ilk gununde oruc tutuldugu zaman, artik terketmeden 30 gun boyunca tutulmasi gerektigini soyleyenler var. Bunun asli nedir?
Hepimizin bildigi gibi, her yil Ramazan ayinda oruc tutmak, Yuce Allah'in bizlere yuklemis oldugu bir kulluk vazifesidir. Ramazanin ilk gunu de, son gunu de, her gunu de oruc tutmak, akilli, ergin, her muslumana farzdir. Bu tur hurafe turu seylerle insanlarin kafasi karistirilmak istenmektedir. Butun Ramazan boyunca oruc tutmak zaten farzdir. Bunun istisnasi, hasta, yasli ve yolcu oldugu icin oruc tutmaya guc yetiremeyenlerdir. Onlar icin de fakirleri doyurmaktan, kole azat etmeye kadar cesitli sekillerde oruc tutmanin yerine gececek alternetif ibadetler konulmustur.